12 Ekim 2015 Pazartesi

Metal Gear Solid V: The Phantom Pain Ps4 İncelemesi




Oyun dünyasının enleri dediğimiz de akla gelen ilk serilerden birisi MGS’dir heralde. Serinin koyu bir fanatiği olan ben, sonunda MGS V: THE PHANTOM PAIN ile buluşma fırsatı buldum. Oyuna nasıl daldıysam sizler için inceleme yazmam gerektiğini unutmuşum. Sonunda oyunun başından kalkıp MGS V’ in bizlere neler sunduğunu sizlere aktarmaya çalışacağım

MGS serilerinin benim için her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Lise zamanında bilgisayarıma Playstation emülatörü indirip, ilk kez METAL GEAR SOLID oyununu oynamıştım. Oyunda Sniper Wolf’ u öldürdüğümüz yere kadar gelmiştim. Wolf’u öldürdükten sonra hangara girdiğimiz kısımda oyun benden 2. diski takmamı istemişti. “İkinci disk nerede” dediğim kardeşim bana ” Abi, Onur bana bir tane disk verdi. ” dediğini hiç unutmuyorum. Oyun meğersem iki disk ile çalışıyormuş. Oyunun yarısında kaldım öyle. Kaldığım yerden sonraki hikayeyi merak ederken, bir kaç gün sonra oyunun PC sürümünü buldum ve yeniden oynamaya başladım. Tabi PC sürümü port olduğu için grafiksel anlamda size bir şey ifade etmiyordu ama hikayesi, sinematikleri ve David Hayter’ın Snake seslendirmesi mükemmeldi. Daha sonra MGS 2’yi oynamaya koyuldum ve onu da bitirdim. Oyunun yarısını Raiden karakteri ile oynadığımız için hayal kırıklığına uğradım herkes gibi.



Derken bir kaç sene sonra MGS 3 geldi. Bu sefer Solid Snake’in hikayesi anlatılmıyordu. Efsanenin başladığı zamana gidip, Snake’in babası olan Big Boss’un genç hali ile tanışıyorduk. Seri çizgiselliğin biraz dışına çıkıp, harita olarak en detaylı MGS oyunu olmuştu. İçerisine eklenen çoklu oyuncu moduyla da online bir deneyim yaşadı oyuncular. MGS 3’ün Subsistence sürümünü aldığım için disklerden birinde serinin 1987 ve 1990 yapımı oyunları da vardı. Aradan eski oyunları da çıkarmış oldum. Seneler geçti PS3 çıktı ve MGS 4 2008’ de konuk oldu konsolunumuza. Muhteşem grafikler, hikaye ve Old Snake bir baktım dördüncü oyunu da bitirmişim. MGS 4’teki Snake ve Liquid Ocelot dövüştüğü efsane boss mücadelesini hiç bir zaman unutmayacağım. PSP platformu için de bir kaç tane oyun yapan Kojima, Portable Ops ve MGS PEACE WALKER oyunları ile karşımıza çıktı. 3. Oyunun devamı niteliğinde olan PEACE WALKER oyunun hikayesi için önemli bilgiler barındırıyordu. Beşinci oyun da MGS PEACE WALKER ile tamamen bağlantılı durumda.

MGS V’e başlamadan önce MGS GROUND ZEROES’dan bahsetmem gerekiyor. Yaklaşık bir sene önce MGS V: THE PHANTOM PAIN’e giriş oyunu olarak çıkan MGS GROUND ZEROES ile oyuncuların MGS V: THE PHANTOM PAIN hakkında biraz da olsa ön bilgisi olmuştu. Her ne kadar Kojima, MGS GROUND ZEROES’un tam bir oyun olduğunu ve ana hikayenin 2 saat kadar sürdüğünü söylese de ana hikaye modunu 15-20 dakika içerisinde bitiren oyuncular bile oldu. Dolayısı ile kısa oyun süresinden şikayet eden oyuncular hem verdikleri paranın karşılığını alamadı, hem de hevesleri kursaklarında kaldı.

MGS V : MGS GROUND ZEROES, MGS PEACE WALKER’ dan bir sene sonrasını konu alıyordu. MGS PEACE WALKER’ ın sonunda olanları kısaca hatırlatmak istiyorum. Ramon Galvez Mena’nın Rus ajanı olduğunu öğreniyorduk. Bize ihanet eden Mena, Peace Walker ile Latin Amerika’yı işgal etmek istiyordu. İşin içine Paz’da karışıyordu ve kendisinin bize kelek yaptığını öğreniyorduk. Peace Walker’ı kullanan Paz’ı yeniyorduk. Ama Paz’ın akıbetini bilmiyorduk. MGS GROUND ZEROES’ da Big Boss, Paz’ın Küba’nın güneyindeki Camp Omega’da esir düştüğünü öğreniyor. Miller ile birlikte Paz’ı ve Chico’ yu kurtarma görevine gidiyordu. Görevi başarı ile tamamlayıp üsse dönerken XOF adlı grup ve Skull Face, Mother Base’ e baskın yapıyor ve üssü yok ediyordu. Mother Base’den kaçan Snake, Miller, Paz ve Chico helikopterdeyken bir patlama oluyor ve oyun orada bitiyordu. Hikayeye balıklama atlamak istemiyorsanız MGS V PHANTOM PAIN oynamadan önce MGS GROUND ZEROES’u oynamakta kesinlikle fayda var.

NOW GO! LET THE LEGEND BACK TO LIFE (ŞİMDİ GİT! EFSANE HAYATA GERİ DÖNSÜN)



Yukarıdaki olaylar neticesinde MGS V: THE PHANTOM PAIN, Skull Face’in üssümüze saldırmasından 9 sene sonrasında geçiyor. Dokuz sene komada kalan Big Boss (Venom Snake), Güney Kıbrıs’ta bir hastanede gözlerini açıyor. Big Boss (Venom Snake), Mother Base’ten kaçışı sırasında Paz’ın karnındaki bombanın patlaması yüzünden vücudunun, insan kemiklerinden ve metal parçalarından oluşan şarapnel parçaları ile dolu olduğunu ve sol kolunun olmadığını öğreniyor. Daha kötüsü ise bundan sonra kafatasında kocaman bir şarapnel parçası taşıyacak olmasıdır. Bir kaç hafta geçtikten sonra hastaneye düzenlenen bir baskın ile hayatı tehlikeye giren Big Boss, biraz şans ve Ocelot’un yardımı ile hastaneden kaçıyor. Olmayan kolunun yerine biyonik bir kola sahip olan Big Boss, Ocelot ile yok olan ordusunu tekrar toplayıp yeni bir Mother Base kurmaya girişiyor. Kuracakları bu ordunun adına da Diamond Dogs diyorlar. Daha sonra Miller’ın Rus Ordusu’nun elinde olduğunu öğrenen Venom Snake, onu kurtarmak için Afganistan’a gidiyor. Görevi başarı ile tamamlayan ve Miller’ı kurtaran Snake, Ocelot ve Miller ın yardımı ile Cipher’dan ve yeni düşmanları Skull Face’ten yaptıklarının intikamını almak için kolları sıvıyor.



Spoiler vermemek için olayların başlangıcını size kısa bir şekilde anlattım. MGS serileri hikaye ilerleyişini kaliteli sinematiklerle, bol sohbetli ve komplike bir yapıda bize sunmuştur. MGS V : THE PHANTOM PAIN bu tarzı artık bozmuş durumda. Hikayeyi öğrenmek için dakikalarca izlediğiniz, sonu ne olacak diye merakla beklediğiniz kaliteli sinematikler yok denecek kadar az oyunda. Oyunun hikayesini artık sinematiklerden çok topladığınız kasetlerden ve Paz, Ocelot gibi arkadaşlarımızla konuşarak öğreniyoruz. Oyun içerisindeki kaset menüsünden hikayeye dair bir çok detayı öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca eski karakterleri de bol bol göreceğimiz oyunda, MGS evrenine etki eden bir çok yeni karakter de göreceğiz. Snake’in hikayedeki rolü çok önemli, biliyorsunuz ama bazen “Bu adam neden hiç konuşmuyor 3-5 kelime sen söyle de şu hikayenin gidişatını senden öğrenelim.” demiyor değilsiniz. MGS evreninin hikayesine aşina iseniz oyunu oynarken bir çok yerde üzüleceğiniz veya şaşıracağınız olaylar karşınıza çıkacaktır. Big Boss’ un bilmediğiniz yönlerini öğrendiğimiz, serideki boşluklar çok güzel doldurulurken, daha çok oynanışa odaklı bir oyun yapmış Kojima efendi. Seriyi bilmeyenlerin ise bir çok olayı anlamayacağını buradan bildirelim. Hikayesi tatmin edici olsa da, diğer oyunlara göre daha sönük kaldığını da söyleyebilirim.



Serinin her yeni oyunda, oynanış olarak farklılık gösterdiğini artık hepimiz biliyoruz. PS One’a çıkan ilk MGS’de yukarıdan gördüğümüz bir ana karakterimiz vardı. İkinci oyunda ise FPS moduna geçebiliyorduk. Üçüncü oyunun Subsistence versiyonunda TPS kamera açısı geldi. MGS 4’te ise oyun tamamen TPS’ye döndü. Beşinci oyunda ise TPS olan oyun tamamen açık bir dünya halini aldı.

Çizgisel bir yapısı olan serinin ilk oyunlarında amacınız gizlenerek görevleri yapmaktı. A noktasından B noktasına belirli yollardan gidiyorduk. Düşmanların nereden geleceğini tahmin edip, aynı stratejileri uyguluyordunuz. Üçüncü oyunda bu çizgisellik bizi devasa bir doğa hayatına bırakmıştı. Mgs V’te ise daha geniş ve kapsamlı bir harita var. Haritanın istediğiniz yerine araçlar ya da Buddy’ler yardımı ile gidebiliyorsunuz. Kamyonları, askeri cipleri, tankları oyunda ele geçirip binebilir, düşmanlara karşı kullanabilirsiniz. Gerçek zamanlı gece gündüz döngüsü, açık dünya oynanış ile yeni stratejiler belirlemenize olanak sağlıyor. Gündüz başladığınız bir görevi gece bitirebiliyorsunuz. Oyun içinde sızma görevi yaparken bir anda kum fırtınası çıkıyor ve stratejiniz tamamen değişebiliyor. İsterseniz tamamen sessiz ve öldürmesiz bir görev yaparken, isterseniz tozu dumana katarak ve herkesi öldürerek bir görevi bitirebiliyorsunuz. Serinin oynanışını değiştiren Kojima gerçekten başarmış gibi duruyor.

Oyundaki hikâyeyi, ana görevleri yaptıkça öğreniyorsunuz doğal olarak. Bu görevler size sıra ile veriliyor. Görevler genellikle bir birine benzese de, farklı yollar ve stratejiler ile bu sorunu aşıyorsunuz. Sızma görevlerinin fazla olduğu oyunda bölüm sonlarında çıkan efsanevi boss kapışmalarını yeni oyunda pek bulamayacağınızı söyleyebilirim. Oyunda daha fazla puan kazanmak isterseniz, görevi tekrar oynayıp, görev içindeki talimatları yaptığınızda daha fazla bonus kazanıyorsunuz. Görevleri tekrar oynamak için güzel bir yol olmuş ve daha fazla oynama süreniz oluyor. Yüzlerce de yan görev var oyunda. Eğer yan görevleri ihmal etmezseniz silahlar, ekipmanlar ve materyaller toplayabilirsiniz. Hem silahlarınızı hem üssünüzü gelişmek istiyorsanız yan görevleri muhakkak yapmalısınız. Yan görevlerin mantığı aynı olsa da, her yeni yan görev sizi daha fazla zorluyor. Ayrıca özgür oynanış sayesinde yan görevlerin sıkıcılığından kurtuluyorsunuz.

Afrika görevinde bonus olarak, dört tane çocuğu askeri helikopter ile üsse taşımam gerekiyordu. Düşmanlar ile savaşırken çocukları bir yandan teker teker helikoptere taşımak gerçekten zordu. Çocuklar küçük olduğu için Fulton Recovery Device ile taşıyamıyorsunuz çünkü sadece helikopter ile taşınıyorlar. Ne yapayım diye düşünürken haritada bir cip gördüm. Çocukların 3 tanesini cipe koysam ve cipi Fulton Recovery Device ile üsse göndersem nasıl olur dedim. 3 çocuğu cipe koyup Fulton Recovery Device ile üsse gönderdim. Sonuç olarak başarılı oldum. Helikopter yerine bu yolu deneyerek farklı bir şekilde görevi geçtim.



Oyunda kullandığınız onlarca ekipman ve araç var. Biyonik bir kolunuz var demiştik. Bu kolu çevredeki düşmanları belirlemek için kullanabilirsiniz. Ya da kolunuza roket geliştirmesi yaparak düşmanları bayıltmak için kullanabilirsiniz. Dürbün sayesinde düşmanları işaretleyip, askeri seviyelerini görebilirsiniz. Vazgeçilmez olan Cartbox’larımız da tekrar bizlerle. Yeni gelen decoy, sleeping gas bomb, mayınlar gibi araçlar düşmanları şaşırtmada çok etkili oluyorlar. Diğer oyunlara nazaran daha az silah taşıyorsunuz. Az silah taşımak kötü gibi görünse de, bu sorun bol silah çeşitliliği ve geliştirmesi ile çözüm bulmuş. Ayrıca cephaneniz bittiği zaman hava desteği ile istediğiniz zaman havadan silah, araç, buddy yardımı alabiliyorsunuz.

Tabi bu kadar destek boşa olmaz, hepsinin bir bedeli var.Yaptığınız her görevden sonra GMP puanları alıyorsunuz. Bu puanlar ile silah geliştirip destek istiyorsunuz. Sigarasız bir Snake düşünülemediği için Kojima Phantom Cigar isimli bir sigara geliştirmiş. Bu sigarayı içerek saatleri ileri alabiliyorsunuz. Bu şekilde gündüz saatlerini beklemeden gece saatlerine getirebiliyorsunuz.



Peace Walker ile hayatımıza giren Fulton Recovery Device ve Mother Base ile oyunda iyice haşır neşir oluyoruz. Fulton Recovery Device üsse her şeyi gönderebileceğiniz bir araç. Askerler, silahlar, tanklar hatta yabani hayvanlar dahil herşeyi üsse gönderebiliyorsunuz. Üsse gönderdiğiniz hayvanlardan hayvanat bahçesi bile kurabiliyorsunuz.





Mother Base’in oyunda yeri çok büyük. Amacımız sadece oyunu oynayıp görevleri bitirmek değil. Oyunu oynarken bir yandan da ordumuz için askerler bulup onları bizimle savaşması için üssümüze yollamamız gerekiyor. Askerlerin yanı sıra geliştirmeler için değerli materyaller toplayıp silah parçalarını bulmak için de uğraşacağız. Üsse gönderdiğimiz bu materyaller sayesinde üssümüzü büyütüp geliştiriyoruz. Üssümüz geliştikçe fiziksel olarak da oyun içerisinde büyüyor. Bir kaç tane özel birliğimiz var. Intel Team geliştikçe haritadaki düşmanların yerlerini size söylüyorlar. Medical Team geliştikçe haritadaki bitkilerin yerlerini size söylüyorlar. Combat Team geliştikçe onları görevlere gönderip, görevleri kazanma şansınız artıyor. Görevler bittikten sonra bol bol vaktiniz olacağı için, Mother Base’te dolaşmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.



Oyunun yeniliklerinden birisi de Buddy sistemi. Artık görevlere yalnız gitmek zorunda değilsiniz. Göreve başlamadan önce bir arkadaşınızı seçip, zorlu görevlerde beraber mücadele verebilirsiniz. Yapay zekâları da hiç fena olmayan bu arkadaşlar, verdiğiniz komutları hatasız uyguluyorlar. D-Dog benim en çok işime yarayan arkadaşım oldu. Belli mesafedeki düşmanları görüyor ve insanları hemen işaretliyor. Bu sayede haritada bulmak istediğim kişiyi hemen bulabiliyorum. D-Dog dışında D-Horse, D-Walker ve Quiet diğer arkadaşlarımız. Buddylerinizi görevlerde kullandıkça seviyeleri de artıyor ve daha güçlü ekipmanlar ile donatabiliyorsunuz.





MGS serisi esprili bir seri de olmayı ihmal etmedi hiçbir zaman. Uzun süre görev yapıp, üsse gitmediğiniz zaman üzerinizde sinekler uçuşuyor ve kokuyorsunuz. Askerleriniz sizden tiksiniyor. Ya da üst üste birkaç kez görevde ölürseniz size tavuk kafası önerisi çıkıyor. Tavuk kafası ile görev yaparsanız askerler sizi görmemek için yüzlerini kapatıyor. D-Horse’a kakasını bile yaptırmanız mümkün.



Dinamik CQC adı verilen yeni bir mod var. Düşmanı dövdüğünüzü gerçekten hissediyordunuz. Bu modun dışında oyuna bir de Reflex Modu eklemiş yapımcılar. MGS serisinde düşman sizi gördüğünde çok hızlı olmanız gerekiyordu. Sizi görünce hemen alarm veriyorlardı ve dakikalarca alarmların susmasını bekleyebiliyordunuz. Gerçekten sıkıcı bir durum oluyordu. Düşman sizi fark ettiğinde Reflex Modu oyun içinde açıksa, düşman alarm vermeden önce zaman yavaşlıyor ve onu etkisiz hala getirebiliyorsunuz.

Fox Engine’in gücünü METAL GEAR RISING‘de ilk kez görmüştük. MGS V : GROUND ZEROES ile pekişen grafikler MGS V ile artık tavan yapmış durumda. PS4’te 1080p, 60fps ile kaliteden ve hızdan ödün vermeden devam ediyor. Detaylı ve açık dünya yapısı Fox Engine ile yaşayan bir atmosfer sağlamış. Afganistan’ın kurak çöl yapısı, Afrika’nın ıslak bataklıklı havası oyuna çok iyi yedirilmiş. Karakterler çok detaylı tasarlanmış. Karakterlerin tasarımlarının ne kadar iyi olduğunu Quiet’a bakarken daha iyi anlayacaksınız. Snake görevler sırasında vurulduğu zaman üzeri kan oluyor ve kan duş alana kadar gitmiyor. Kanlı bir şekilde devam ediyorsunuz oyuna. Sadece arada bir fps düşüşleri yaşıyorsunuz. Bu da kadı kızında bile olacak bir hata.



Seslere ve müziklere değinmeden geçmeyelim. Snake karakterine can veren David Hayter bu oyunda yok. Bu benim için gerçekten büyük bir hayal kırıklığı oldu. Snake’i İngiliz aktör Kiefer Sutherland seslendiriyor. Kiefer, gerçekten David Hayter’ı size aratmayan bir seslendirme yapmış. Hatta videoları izlerken David Hayter konuşuyor gibi geliyordu bana. Çok başarılı bir performans sergilemiş ama yine de David Hayter diyenler çoğunluktadır eminim. Ocelot’u favori dublaj sanatçılarımdan Troy Baker seslendirmiş. Otacon’un babası olan Emeric’i, Otacon’u da seslendiren Christopher Randolph seslendirmiş. Seslendirmeler konusunda tam not alan oyun, sesler ve ses efektleri konusunda da çok başarılı. Oyunun başka bir güzel yanı ise müzikleri olmuş. Snake’in bir Walkman’i var. Görevler esnasında topladığınız kasetler ile hem oyun içinde, hem de oyun dışında müzik dinleyebiliyorsunuz. Kojima’ın müzik seçimleri o kadar güzel ki. İki kategoride olan müziklerin ilk kategorisinde progresif ve elektronik tarza parçalar var. İkinci kategoride ise 80’lerin rock, metal ve pop parçaları var. Pat Benatar, Europe, Billy Idol, Dead Or Alive gibi bir çok ünlü grubun şarkıları var ve benim gibi bu tarz müzik sevenler için oyunun en güzel yönlerinden birisini yapmış Kojima.

115 saatin sonundayım ve oyunun daha yüzde 59’ini bitirmiş bulunmaktayım. Oyun hakkında 10-15 sayfa daha yazabilirim, ama bana ayrılan sayfaları ekonomik kullanmak ve oyunu oynayanların bazı şeyleri kendileri keşfetmesi adına bu kadarı yeter. MGS müptelaların sinematikleri saymazlarsa başında kalkamayacakları ve her yerinde detay arayacakları mükemmel bir oyun olmuş. Her yerinden detay, görsellik ve eğlence akan oyun için kötü şeyler söylemek gerçekten zor. Seriyi baştan aşağı yenileyip risk alan Kojima-san hem MGS fanlarına hem de seriye yeni başlayanların seveceği, tekrar tekrar oynayacağı, uzun bir oynanış süresi olan bir yapım sunmuş. Big Boss ile geçmişe gidip hikayenin kayıp parçalarını bulmak istiyor ve açık dünya oynanış ile Play Station’ın başından kalkmak istemiyorsanız hemen MGS V : THE PHANTOM PAIN’i satın almalısınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder