12 Ekim 2015 Pazartesi

Metal Gear Solid V: The Phantom Pain Ps4 İncelemesi




Oyun dünyasının enleri dediğimiz de akla gelen ilk serilerden birisi MGS’dir heralde. Serinin koyu bir fanatiği olan ben, sonunda MGS V: THE PHANTOM PAIN ile buluşma fırsatı buldum. Oyuna nasıl daldıysam sizler için inceleme yazmam gerektiğini unutmuşum. Sonunda oyunun başından kalkıp MGS V’ in bizlere neler sunduğunu sizlere aktarmaya çalışacağım

MGS serilerinin benim için her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Lise zamanında bilgisayarıma Playstation emülatörü indirip, ilk kez METAL GEAR SOLID oyununu oynamıştım. Oyunda Sniper Wolf’ u öldürdüğümüz yere kadar gelmiştim. Wolf’u öldürdükten sonra hangara girdiğimiz kısımda oyun benden 2. diski takmamı istemişti. “İkinci disk nerede” dediğim kardeşim bana ” Abi, Onur bana bir tane disk verdi. ” dediğini hiç unutmuyorum. Oyun meğersem iki disk ile çalışıyormuş. Oyunun yarısında kaldım öyle. Kaldığım yerden sonraki hikayeyi merak ederken, bir kaç gün sonra oyunun PC sürümünü buldum ve yeniden oynamaya başladım. Tabi PC sürümü port olduğu için grafiksel anlamda size bir şey ifade etmiyordu ama hikayesi, sinematikleri ve David Hayter’ın Snake seslendirmesi mükemmeldi. Daha sonra MGS 2’yi oynamaya koyuldum ve onu da bitirdim. Oyunun yarısını Raiden karakteri ile oynadığımız için hayal kırıklığına uğradım herkes gibi.



Derken bir kaç sene sonra MGS 3 geldi. Bu sefer Solid Snake’in hikayesi anlatılmıyordu. Efsanenin başladığı zamana gidip, Snake’in babası olan Big Boss’un genç hali ile tanışıyorduk. Seri çizgiselliğin biraz dışına çıkıp, harita olarak en detaylı MGS oyunu olmuştu. İçerisine eklenen çoklu oyuncu moduyla da online bir deneyim yaşadı oyuncular. MGS 3’ün Subsistence sürümünü aldığım için disklerden birinde serinin 1987 ve 1990 yapımı oyunları da vardı. Aradan eski oyunları da çıkarmış oldum. Seneler geçti PS3 çıktı ve MGS 4 2008’ de konuk oldu konsolunumuza. Muhteşem grafikler, hikaye ve Old Snake bir baktım dördüncü oyunu da bitirmişim. MGS 4’teki Snake ve Liquid Ocelot dövüştüğü efsane boss mücadelesini hiç bir zaman unutmayacağım. PSP platformu için de bir kaç tane oyun yapan Kojima, Portable Ops ve MGS PEACE WALKER oyunları ile karşımıza çıktı. 3. Oyunun devamı niteliğinde olan PEACE WALKER oyunun hikayesi için önemli bilgiler barındırıyordu. Beşinci oyun da MGS PEACE WALKER ile tamamen bağlantılı durumda.

MGS V’e başlamadan önce MGS GROUND ZEROES’dan bahsetmem gerekiyor. Yaklaşık bir sene önce MGS V: THE PHANTOM PAIN’e giriş oyunu olarak çıkan MGS GROUND ZEROES ile oyuncuların MGS V: THE PHANTOM PAIN hakkında biraz da olsa ön bilgisi olmuştu. Her ne kadar Kojima, MGS GROUND ZEROES’un tam bir oyun olduğunu ve ana hikayenin 2 saat kadar sürdüğünü söylese de ana hikaye modunu 15-20 dakika içerisinde bitiren oyuncular bile oldu. Dolayısı ile kısa oyun süresinden şikayet eden oyuncular hem verdikleri paranın karşılığını alamadı, hem de hevesleri kursaklarında kaldı.

MGS V : MGS GROUND ZEROES, MGS PEACE WALKER’ dan bir sene sonrasını konu alıyordu. MGS PEACE WALKER’ ın sonunda olanları kısaca hatırlatmak istiyorum. Ramon Galvez Mena’nın Rus ajanı olduğunu öğreniyorduk. Bize ihanet eden Mena, Peace Walker ile Latin Amerika’yı işgal etmek istiyordu. İşin içine Paz’da karışıyordu ve kendisinin bize kelek yaptığını öğreniyorduk. Peace Walker’ı kullanan Paz’ı yeniyorduk. Ama Paz’ın akıbetini bilmiyorduk. MGS GROUND ZEROES’ da Big Boss, Paz’ın Küba’nın güneyindeki Camp Omega’da esir düştüğünü öğreniyor. Miller ile birlikte Paz’ı ve Chico’ yu kurtarma görevine gidiyordu. Görevi başarı ile tamamlayıp üsse dönerken XOF adlı grup ve Skull Face, Mother Base’ e baskın yapıyor ve üssü yok ediyordu. Mother Base’den kaçan Snake, Miller, Paz ve Chico helikopterdeyken bir patlama oluyor ve oyun orada bitiyordu. Hikayeye balıklama atlamak istemiyorsanız MGS V PHANTOM PAIN oynamadan önce MGS GROUND ZEROES’u oynamakta kesinlikle fayda var.

NOW GO! LET THE LEGEND BACK TO LIFE (ŞİMDİ GİT! EFSANE HAYATA GERİ DÖNSÜN)



Yukarıdaki olaylar neticesinde MGS V: THE PHANTOM PAIN, Skull Face’in üssümüze saldırmasından 9 sene sonrasında geçiyor. Dokuz sene komada kalan Big Boss (Venom Snake), Güney Kıbrıs’ta bir hastanede gözlerini açıyor. Big Boss (Venom Snake), Mother Base’ten kaçışı sırasında Paz’ın karnındaki bombanın patlaması yüzünden vücudunun, insan kemiklerinden ve metal parçalarından oluşan şarapnel parçaları ile dolu olduğunu ve sol kolunun olmadığını öğreniyor. Daha kötüsü ise bundan sonra kafatasında kocaman bir şarapnel parçası taşıyacak olmasıdır. Bir kaç hafta geçtikten sonra hastaneye düzenlenen bir baskın ile hayatı tehlikeye giren Big Boss, biraz şans ve Ocelot’un yardımı ile hastaneden kaçıyor. Olmayan kolunun yerine biyonik bir kola sahip olan Big Boss, Ocelot ile yok olan ordusunu tekrar toplayıp yeni bir Mother Base kurmaya girişiyor. Kuracakları bu ordunun adına da Diamond Dogs diyorlar. Daha sonra Miller’ın Rus Ordusu’nun elinde olduğunu öğrenen Venom Snake, onu kurtarmak için Afganistan’a gidiyor. Görevi başarı ile tamamlayan ve Miller’ı kurtaran Snake, Ocelot ve Miller ın yardımı ile Cipher’dan ve yeni düşmanları Skull Face’ten yaptıklarının intikamını almak için kolları sıvıyor.



Spoiler vermemek için olayların başlangıcını size kısa bir şekilde anlattım. MGS serileri hikaye ilerleyişini kaliteli sinematiklerle, bol sohbetli ve komplike bir yapıda bize sunmuştur. MGS V : THE PHANTOM PAIN bu tarzı artık bozmuş durumda. Hikayeyi öğrenmek için dakikalarca izlediğiniz, sonu ne olacak diye merakla beklediğiniz kaliteli sinematikler yok denecek kadar az oyunda. Oyunun hikayesini artık sinematiklerden çok topladığınız kasetlerden ve Paz, Ocelot gibi arkadaşlarımızla konuşarak öğreniyoruz. Oyun içerisindeki kaset menüsünden hikayeye dair bir çok detayı öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca eski karakterleri de bol bol göreceğimiz oyunda, MGS evrenine etki eden bir çok yeni karakter de göreceğiz. Snake’in hikayedeki rolü çok önemli, biliyorsunuz ama bazen “Bu adam neden hiç konuşmuyor 3-5 kelime sen söyle de şu hikayenin gidişatını senden öğrenelim.” demiyor değilsiniz. MGS evreninin hikayesine aşina iseniz oyunu oynarken bir çok yerde üzüleceğiniz veya şaşıracağınız olaylar karşınıza çıkacaktır. Big Boss’ un bilmediğiniz yönlerini öğrendiğimiz, serideki boşluklar çok güzel doldurulurken, daha çok oynanışa odaklı bir oyun yapmış Kojima efendi. Seriyi bilmeyenlerin ise bir çok olayı anlamayacağını buradan bildirelim. Hikayesi tatmin edici olsa da, diğer oyunlara göre daha sönük kaldığını da söyleyebilirim.



Serinin her yeni oyunda, oynanış olarak farklılık gösterdiğini artık hepimiz biliyoruz. PS One’a çıkan ilk MGS’de yukarıdan gördüğümüz bir ana karakterimiz vardı. İkinci oyunda ise FPS moduna geçebiliyorduk. Üçüncü oyunun Subsistence versiyonunda TPS kamera açısı geldi. MGS 4’te ise oyun tamamen TPS’ye döndü. Beşinci oyunda ise TPS olan oyun tamamen açık bir dünya halini aldı.

Çizgisel bir yapısı olan serinin ilk oyunlarında amacınız gizlenerek görevleri yapmaktı. A noktasından B noktasına belirli yollardan gidiyorduk. Düşmanların nereden geleceğini tahmin edip, aynı stratejileri uyguluyordunuz. Üçüncü oyunda bu çizgisellik bizi devasa bir doğa hayatına bırakmıştı. Mgs V’te ise daha geniş ve kapsamlı bir harita var. Haritanın istediğiniz yerine araçlar ya da Buddy’ler yardımı ile gidebiliyorsunuz. Kamyonları, askeri cipleri, tankları oyunda ele geçirip binebilir, düşmanlara karşı kullanabilirsiniz. Gerçek zamanlı gece gündüz döngüsü, açık dünya oynanış ile yeni stratejiler belirlemenize olanak sağlıyor. Gündüz başladığınız bir görevi gece bitirebiliyorsunuz. Oyun içinde sızma görevi yaparken bir anda kum fırtınası çıkıyor ve stratejiniz tamamen değişebiliyor. İsterseniz tamamen sessiz ve öldürmesiz bir görev yaparken, isterseniz tozu dumana katarak ve herkesi öldürerek bir görevi bitirebiliyorsunuz. Serinin oynanışını değiştiren Kojima gerçekten başarmış gibi duruyor.

Oyundaki hikâyeyi, ana görevleri yaptıkça öğreniyorsunuz doğal olarak. Bu görevler size sıra ile veriliyor. Görevler genellikle bir birine benzese de, farklı yollar ve stratejiler ile bu sorunu aşıyorsunuz. Sızma görevlerinin fazla olduğu oyunda bölüm sonlarında çıkan efsanevi boss kapışmalarını yeni oyunda pek bulamayacağınızı söyleyebilirim. Oyunda daha fazla puan kazanmak isterseniz, görevi tekrar oynayıp, görev içindeki talimatları yaptığınızda daha fazla bonus kazanıyorsunuz. Görevleri tekrar oynamak için güzel bir yol olmuş ve daha fazla oynama süreniz oluyor. Yüzlerce de yan görev var oyunda. Eğer yan görevleri ihmal etmezseniz silahlar, ekipmanlar ve materyaller toplayabilirsiniz. Hem silahlarınızı hem üssünüzü gelişmek istiyorsanız yan görevleri muhakkak yapmalısınız. Yan görevlerin mantığı aynı olsa da, her yeni yan görev sizi daha fazla zorluyor. Ayrıca özgür oynanış sayesinde yan görevlerin sıkıcılığından kurtuluyorsunuz.

Afrika görevinde bonus olarak, dört tane çocuğu askeri helikopter ile üsse taşımam gerekiyordu. Düşmanlar ile savaşırken çocukları bir yandan teker teker helikoptere taşımak gerçekten zordu. Çocuklar küçük olduğu için Fulton Recovery Device ile taşıyamıyorsunuz çünkü sadece helikopter ile taşınıyorlar. Ne yapayım diye düşünürken haritada bir cip gördüm. Çocukların 3 tanesini cipe koysam ve cipi Fulton Recovery Device ile üsse göndersem nasıl olur dedim. 3 çocuğu cipe koyup Fulton Recovery Device ile üsse gönderdim. Sonuç olarak başarılı oldum. Helikopter yerine bu yolu deneyerek farklı bir şekilde görevi geçtim.



Oyunda kullandığınız onlarca ekipman ve araç var. Biyonik bir kolunuz var demiştik. Bu kolu çevredeki düşmanları belirlemek için kullanabilirsiniz. Ya da kolunuza roket geliştirmesi yaparak düşmanları bayıltmak için kullanabilirsiniz. Dürbün sayesinde düşmanları işaretleyip, askeri seviyelerini görebilirsiniz. Vazgeçilmez olan Cartbox’larımız da tekrar bizlerle. Yeni gelen decoy, sleeping gas bomb, mayınlar gibi araçlar düşmanları şaşırtmada çok etkili oluyorlar. Diğer oyunlara nazaran daha az silah taşıyorsunuz. Az silah taşımak kötü gibi görünse de, bu sorun bol silah çeşitliliği ve geliştirmesi ile çözüm bulmuş. Ayrıca cephaneniz bittiği zaman hava desteği ile istediğiniz zaman havadan silah, araç, buddy yardımı alabiliyorsunuz.

Tabi bu kadar destek boşa olmaz, hepsinin bir bedeli var.Yaptığınız her görevden sonra GMP puanları alıyorsunuz. Bu puanlar ile silah geliştirip destek istiyorsunuz. Sigarasız bir Snake düşünülemediği için Kojima Phantom Cigar isimli bir sigara geliştirmiş. Bu sigarayı içerek saatleri ileri alabiliyorsunuz. Bu şekilde gündüz saatlerini beklemeden gece saatlerine getirebiliyorsunuz.



Peace Walker ile hayatımıza giren Fulton Recovery Device ve Mother Base ile oyunda iyice haşır neşir oluyoruz. Fulton Recovery Device üsse her şeyi gönderebileceğiniz bir araç. Askerler, silahlar, tanklar hatta yabani hayvanlar dahil herşeyi üsse gönderebiliyorsunuz. Üsse gönderdiğiniz hayvanlardan hayvanat bahçesi bile kurabiliyorsunuz.





Mother Base’in oyunda yeri çok büyük. Amacımız sadece oyunu oynayıp görevleri bitirmek değil. Oyunu oynarken bir yandan da ordumuz için askerler bulup onları bizimle savaşması için üssümüze yollamamız gerekiyor. Askerlerin yanı sıra geliştirmeler için değerli materyaller toplayıp silah parçalarını bulmak için de uğraşacağız. Üsse gönderdiğimiz bu materyaller sayesinde üssümüzü büyütüp geliştiriyoruz. Üssümüz geliştikçe fiziksel olarak da oyun içerisinde büyüyor. Bir kaç tane özel birliğimiz var. Intel Team geliştikçe haritadaki düşmanların yerlerini size söylüyorlar. Medical Team geliştikçe haritadaki bitkilerin yerlerini size söylüyorlar. Combat Team geliştikçe onları görevlere gönderip, görevleri kazanma şansınız artıyor. Görevler bittikten sonra bol bol vaktiniz olacağı için, Mother Base’te dolaşmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.



Oyunun yeniliklerinden birisi de Buddy sistemi. Artık görevlere yalnız gitmek zorunda değilsiniz. Göreve başlamadan önce bir arkadaşınızı seçip, zorlu görevlerde beraber mücadele verebilirsiniz. Yapay zekâları da hiç fena olmayan bu arkadaşlar, verdiğiniz komutları hatasız uyguluyorlar. D-Dog benim en çok işime yarayan arkadaşım oldu. Belli mesafedeki düşmanları görüyor ve insanları hemen işaretliyor. Bu sayede haritada bulmak istediğim kişiyi hemen bulabiliyorum. D-Dog dışında D-Horse, D-Walker ve Quiet diğer arkadaşlarımız. Buddylerinizi görevlerde kullandıkça seviyeleri de artıyor ve daha güçlü ekipmanlar ile donatabiliyorsunuz.





MGS serisi esprili bir seri de olmayı ihmal etmedi hiçbir zaman. Uzun süre görev yapıp, üsse gitmediğiniz zaman üzerinizde sinekler uçuşuyor ve kokuyorsunuz. Askerleriniz sizden tiksiniyor. Ya da üst üste birkaç kez görevde ölürseniz size tavuk kafası önerisi çıkıyor. Tavuk kafası ile görev yaparsanız askerler sizi görmemek için yüzlerini kapatıyor. D-Horse’a kakasını bile yaptırmanız mümkün.



Dinamik CQC adı verilen yeni bir mod var. Düşmanı dövdüğünüzü gerçekten hissediyordunuz. Bu modun dışında oyuna bir de Reflex Modu eklemiş yapımcılar. MGS serisinde düşman sizi gördüğünde çok hızlı olmanız gerekiyordu. Sizi görünce hemen alarm veriyorlardı ve dakikalarca alarmların susmasını bekleyebiliyordunuz. Gerçekten sıkıcı bir durum oluyordu. Düşman sizi fark ettiğinde Reflex Modu oyun içinde açıksa, düşman alarm vermeden önce zaman yavaşlıyor ve onu etkisiz hala getirebiliyorsunuz.

Fox Engine’in gücünü METAL GEAR RISING‘de ilk kez görmüştük. MGS V : GROUND ZEROES ile pekişen grafikler MGS V ile artık tavan yapmış durumda. PS4’te 1080p, 60fps ile kaliteden ve hızdan ödün vermeden devam ediyor. Detaylı ve açık dünya yapısı Fox Engine ile yaşayan bir atmosfer sağlamış. Afganistan’ın kurak çöl yapısı, Afrika’nın ıslak bataklıklı havası oyuna çok iyi yedirilmiş. Karakterler çok detaylı tasarlanmış. Karakterlerin tasarımlarının ne kadar iyi olduğunu Quiet’a bakarken daha iyi anlayacaksınız. Snake görevler sırasında vurulduğu zaman üzeri kan oluyor ve kan duş alana kadar gitmiyor. Kanlı bir şekilde devam ediyorsunuz oyuna. Sadece arada bir fps düşüşleri yaşıyorsunuz. Bu da kadı kızında bile olacak bir hata.



Seslere ve müziklere değinmeden geçmeyelim. Snake karakterine can veren David Hayter bu oyunda yok. Bu benim için gerçekten büyük bir hayal kırıklığı oldu. Snake’i İngiliz aktör Kiefer Sutherland seslendiriyor. Kiefer, gerçekten David Hayter’ı size aratmayan bir seslendirme yapmış. Hatta videoları izlerken David Hayter konuşuyor gibi geliyordu bana. Çok başarılı bir performans sergilemiş ama yine de David Hayter diyenler çoğunluktadır eminim. Ocelot’u favori dublaj sanatçılarımdan Troy Baker seslendirmiş. Otacon’un babası olan Emeric’i, Otacon’u da seslendiren Christopher Randolph seslendirmiş. Seslendirmeler konusunda tam not alan oyun, sesler ve ses efektleri konusunda da çok başarılı. Oyunun başka bir güzel yanı ise müzikleri olmuş. Snake’in bir Walkman’i var. Görevler esnasında topladığınız kasetler ile hem oyun içinde, hem de oyun dışında müzik dinleyebiliyorsunuz. Kojima’ın müzik seçimleri o kadar güzel ki. İki kategoride olan müziklerin ilk kategorisinde progresif ve elektronik tarza parçalar var. İkinci kategoride ise 80’lerin rock, metal ve pop parçaları var. Pat Benatar, Europe, Billy Idol, Dead Or Alive gibi bir çok ünlü grubun şarkıları var ve benim gibi bu tarz müzik sevenler için oyunun en güzel yönlerinden birisini yapmış Kojima.

115 saatin sonundayım ve oyunun daha yüzde 59’ini bitirmiş bulunmaktayım. Oyun hakkında 10-15 sayfa daha yazabilirim, ama bana ayrılan sayfaları ekonomik kullanmak ve oyunu oynayanların bazı şeyleri kendileri keşfetmesi adına bu kadarı yeter. MGS müptelaların sinematikleri saymazlarsa başında kalkamayacakları ve her yerinde detay arayacakları mükemmel bir oyun olmuş. Her yerinden detay, görsellik ve eğlence akan oyun için kötü şeyler söylemek gerçekten zor. Seriyi baştan aşağı yenileyip risk alan Kojima-san hem MGS fanlarına hem de seriye yeni başlayanların seveceği, tekrar tekrar oynayacağı, uzun bir oynanış süresi olan bir yapım sunmuş. Big Boss ile geçmişe gidip hikayenin kayıp parçalarını bulmak istiyor ve açık dünya oynanış ile Play Station’ın başından kalkmak istemiyorsanız hemen MGS V : THE PHANTOM PAIN’i satın almalısınız.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Batman: Arkham Knight PC İncelemesi




Dc Comics’ nin hatta dünyanın en çok sevilen çizgi roman karakterlerinden birisi şüphesiz Batman’dir. Süper güçleri olmayan ama süper gücü olan kahramanları bile dize getirebilen bir karakterdir kendisi. Superman’ i bile alt edebilen bir kişidir. Doğal olarak ülkemizde de son yıllarda Batman baya bir popüler olmaya başladı. Özellikle son bir senedir Batman sevenin dışında Batman ile alakası olmayan gençliğin üzerinde Batman tişörtleri, kolyeleri kısacası Batman’e dair bir çok aksesuar görmek mümkün. Bu durum yüzünden ben çok rahatsızım ve Batman tişörtlerimi maalesef giymiyorum.


Gelelim bizim bugün inceleyeceğimiz Batman’e. Batman, Arkham serisi ile Batman oyunları oyun dünyasında sağlam bir yer edindi. Arkham serileri ile sevdiğimiz bir süper kahraman rolüne bürünürken, kaliteli hikayesi, eğlenceli dövüş mekanikleri ve açık dünya teması ile güzel oyunlar oynadık. Bu oyunlar arasında; Batman: Arkham Asylum ve Batman: Arkham City çok başarılı oyunlar oldu. Serinin bir önceki oyunu Batman: Arkham Origins ise ortalama bir oyun olarak kaldı. Bugün ise Batmobile kullanabileceğimiz Arkham Knight oyunu karşımızda.


Arkham Asylum ve Arkham City’nin hikayelerinin başarılı olmasına karşın, Arkham Origins hikaye konusunda biraz zayıf kalmıştı. Arkham Knight ise bana göre bu 3 oyundan daha iyi bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. Spoiler vermek istemiyorum ama Scarecrow baş kötümüz iken Arkham Knight isimli yardımcı bir kötümüz var. Yardımcı diyorum ama adam koskoca oyuna ismini vermiş. Gerçekten kurgusal olarak iyi hazırlanmış ve sürprizler ile karşılaşacağınız, sonu nereye gidecek diyeceğiniz bir tarzı var hikayenin. Ana hikayenin güzelliğin yanı sıra oyundaki diğer kötüler ile uğraştığımız yan görevler de mevcut. Yan görevler çok akıcı ve sizi kendine bağlıyor. Ana görevi yapmayı bırakıp yan görevlere yönelip, şehirde bolca vakit öldürüyorsunuz. Özellikle Riddler’ın hikayesi ve görevleri ile fazlasıyla uğraşacağınızı söyleyebilirim.




Batman Arkham serisi açık dünya bir oynanışa sahip bir oyun. Arkham Knight ise bu çizgiyi bozmayıp açık dünyayı biraz daha büyütmüş görünüyor. Bunun en büyük nedeni ise Batmobile oluyor. Görev yaparken artık tek alternatifiniz çatılara çıkıp süzülmek değil. Batmobile’e atlayıp daha hızlı bir şekilde istediğiniz noktaya gidebiliyorsunuz. Batmobile’in gelmesi ile Batmobile ile oynayacağımız görevlerin olmasını da kaçınılmaz kılmış.


Batmobile demişken biraz detaya inmek istiyorum. Arkham Knight, Batmobile üzerine kurulu bir oyun olmuş. Birçok görevde Batmobile kullanıyoruz ve onsuz görev yapamıyoruz. Çeşitli silah ve donanımlara sahip olan Batmobile iki farklı şekilde karşımıza çıkıyor. Modlardan ilki sürüş modu. Haritada ilerlemek için hızlı bir şekilde gitmemizi sağlıyor. Zamandan tasarruf etmek, çatılardan süzülmek istemiyorsanız görev noktalarına hızlı bir şekilde gidebilirsiniz. Yapımcılar şehrin tahliye edildiği bir konu seçerek boş sokaklarda Batmobile’i daha rahat kullanabilmemizi sağlamış. Sürüş modunda sadece hız yapmanın dışında, kovaladığımız düşmanlara roket sallayabiliyoruz, boost özelliği sayesinde hızlı bir şekilde onlara çarpıp işlerini bitirebiliyoruz. İşin güzel kısmı sürüş modunda hızlı bir şekilde giderken zıplama tuşuna iki kere basarsanız Batmobile’den fırlayıp süzülebiliyorsunuz.


Batmobile’in ikinci modu ise Battle Mode. Dönüşüm tuşuna bastığınızda bir anda Batmobile, karizmatik bir savaş aracına dönüşüyor. Tasarımı gerçekten güzel olmuş ve Transformers filmlerindeki Decepticonlar’a benziyor diyebilirim. Oyunun asıl eğlencesi de Battle Mode’a girince başlıyor. Elinizde Batmobile gibi bir silahınız olduğu için düşmanlar da değişiyor. Ellerinde sopa olan kanun kaçakları yerine tanklar, dronelar, size bazuka sallayan düşmanlar karşınıza çıkıyor. Savaş modunda Batmobile hızlı bir şekilde hareket etmiyor. Bu sayede düşman tanklarını daha rahat yok edebiliyorsunuz ve görev yaparken daha rahat bir yönlendirme yapabiliyorsunuz. Aracı üzerinde bulunan roket atar, EMP bombaları, Mini Gun, görevlerde olmazsa olmaz silahlarınız. Ayrıca Batmobile savaş modunda vinç görevi görüyor. Oyunun içine iyi yedirilen Batmobile sürmesi eğlenceli iken mücadeleler maalesef tek düze kalmış. Batmobile savaşlarında düşman tanklar sağlı sollu üzerinize gelirken refleksif kaçışlar yapıp saldırıları savuşturuyorsunuz, sonra roket atar ile tankları patlatıyorsunuz. Belli bir süre sonra aynı şeyleri yapmak sizi sıkabiliyor. Kısacası Batmobile, oyundaki evcil hayvanımız gibi bir vazife görüyor.




Eski oyunlarda olan detektif modu daha detaylı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bir insan üstünde kanıt toplarken, derisine, kas dokusuna ve kemiklerine kadar detaylı bir arama yapabiliyoruz. Oyunda klasikleşen alet edevat aynı şekilde bizleri beklerken Disruptor Device ile silahlı düşmanların silahını uzaktan etkisiz hale getirebiliyoruz, Remote Hacking Device ile droneları, ortamdaki iş robotlarını kontrol edip alehimize olan savaş şartları lehimize çevirebiliyoruz. Batmobile’i de uzaktan kumanda ile kontrol edebildiğimizi ufak bir not düşelim.


Batman Arkham serilerinin dövüş mekaniklerinin kendine has bir çizgisi var. Yeni oyunda vuruş hissini sağlam bir şekilde yaşıyorsunuz ve düşmana yaptığınız kombolar tüm siniri stresi alıyor. Getirilen yeni dövüş mekanikleri ile birden çok düşmanı aynı anda dövebiliyorsunuz. Eski oyunlarda düşmanın kalabalık olduğu mücadelelerde elim ayağım birbirine girerken yeni oyunda kombolar daha rahat bir dövüş yapmamı sağladı. Ayrıca çevre ile etkileşim dövüşlerde de işimize yarıyor. Düşmanların ellerindeki sopaları alabiliyoruz, yerdeki kutuları onlara fırlatabiliyoruz, elektrik panellerine kafalarını geçirebiliyoruz. Oyuna bu dövüş mekaniklerinin yanında “Fear Takedown” isimli yeni bir özellik eklenmiş. Kalabalık düşmanlara gizli bir şekilde yaklaşıp gereken tuşa bastığınızda zaman yavaşlıyor ve birkaç düşmanı istediğiniz sıra ile pataklayabiliyorsunuz. Rehine kurtarma görevlerinde ya da düşmanların işini hemen bitireyim dediğiniz zaman çok işinize yarayan bir özellik olmuş. Oyun Dualshock 4 desteği verdiği için ben DS4 ile oyunu oynadım. Batmobile sürerken ve dövüşlerde herhangi bir sıkıntı yaşamadım ama klavye ile oynuyorsanız hem Batmobile’i sürmek hem de komboları yapmak zor olabiliyor.


Batman: Arkham Knight’ın görselliği gerçekten harika olmuş. Unreal 3.5 grafik motorunu kullanan oyunda görsellere diyecek bir şey yok. Gotham’ın karanlık, gotik, içinizi karartan yapısı oyuna çok güzel bir şekilde aktarılmış. Dar sokakların yerine daha ayrıntılı bir şehir gelmiş. Işıklandırmalar ve gölgelendirmeler başarılı ve gerçekçi. Karakter tasarımlarından detay akıyor. Oyunda ilerledikçe Batman’in kıyafetinin aşınması ve eskimesi buna çok güzel bir örnek olacaktır.


Oyunu bilgisayarda ve NVIDIA ekran kartı ile oynuyorsanız NVIDIA size “Gamework” isimli bir özellik sunuyor. Bu özelliği oyunun grafik menüsünden açarsanız duman ve sis efektleri daha gerçekçi oluyor. Yağmurun damla damla yağdığını görebiliyorsunuz. Demek istediğimi daha detaylı anlamak isterseniz hemen bu videoya bakabilirsiniz.Fizik motorunun gücü ile çevre ile etkileşim de bir o kadar iyi olmuş. Batmobile’i daha rahat sürelim diye sokaklardaki hemen hemen her şey yıkılıyor. Duvarlar, kolonlar, tırabzanlar neredeyse her şey.



Neyse güzel cümlelere elveda diyelim ve zurnanın zırt dediği yere gelelim. Yukarıdaki pragrafta anlattığım grafik özelliklerinin nerdeyse hiçbirini dolu dolu yaşayamadım. Grafik ayarlarını yükseltiğim zaman oyun, oynanmaktan çok uzak hale geldi. AAA kalitede bir oyun yapıyorsunuz ve oyuna 30 FPS kilidi koyuyorsunuz. PC kullanıcıları olarak 30 FPS kilidini aşıyorsunuz haydi bu sıkıntı değil ama Nvidia Gamework olayına ne demeli? Oyun içi görüntüleri 60 FPS yayınlayıp şöyle efektler koyduk diyorsunuz ama oyuncular bu özelliği açamıyor. Oyunda kasma, donma, kitlenme ve sayamayacağım bir çok durum söz konusu. Oyunu 720p’de birçok özellik kapalı oynadım. Batman haricinde düşmanların ve mekanların kaplamaları çok geç geliyor ve görsellik bir anda dibe düşüyor. Bol bol bug da oyunda mevcut durumda.


Optimizasyon konusunda başarısız olan oyun, sesler konunda gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Seriyi seslendiren ses sanatçıları tekrar karakterlere can veriyor. Batman ile adeta bir olmuş Kevin Conroytekrar Batman’e sesi ile can veriyor. Sesini çok sevdiğim Troy Baker yan karakterlere can verirken iyi bir performans sergilemiş. Spolier vermemek adına diğer ses sanatçılarının ismi vermeyeceğim ama çok sağlam sesler duyacağınıza eminim. Sesler oyun içine güzel yedirilmiş ve terk edilmiş bir şehir havası veriyor. Müziklerde oyuncuyu oyunun içine çekmeye başarıyor.


Her yönüyle güzel, yılın oyununa aday olabilecek bir oyunken bu kadar kötü bir optimizasyon yüzünden kesinlikle hatalar düzelmeden alınacak bir oyun değil. Oyunu ön sipariş ile çok hevesli bir şekilde aldığım halde 3 hafta sonra oynamaya çalışmamın tek sebebi Rocksteady’nin kötü optimizasyonudur. Eğer oyunu aldıysanız Rocksteady’in yayımladığı yama ile oyuna sanş verebilirsiniz. Batman hastası ve serinin diğer oyunlarını oynadıysanız kesinlikle oynamanız gereken bir oyun onun dışında adam gibi bir yama gelene kadar Batman: Arkham Knight’tan uzak durun.


Not: Oyunu PC platformuna alacaksanız almayacağınızı çünkü oyunun PC platformu için satıştan kaldırıldığını da belirtmek istiyorum.

30 Mart 2015 Pazartesi

Battlefield: Hardline Pc İncelemesi


Çoklu oyuncu modları ile adından söz ettiren ve fps dünyasında hatırı sayılır bir yeri olan Battlefield serisinin yeni üyesi Battlefield: Hardline bir kaç gün önce pc ve konsollara konuk oldu. EA bu sefer oyunu serinin yapımcısı Dice'ın elinden alıp, Dead Space ve Dante's Inferno oyunlarından tanıdığımız Visceral Games' e verdi. Visceral ise oyunu ilk kez askeri temasının dışına çıkarıp bizi suçlu polis kovalamacasının içine çekmeye çalışıyor. Seri her zaman iyi eleştiriler ile yüksek puanlar almayı başarmasına rağmen yeni oyun yapım aşamasındayken bir çok olumsuz eleştiriye maruz kalmakla beraber, ilk çoklu oyuncu beta sürecini de  kötü bir şekilde geçirmişti. Oyuncular için  2. çoklu oyuncu betası başlaması ile yapımcılar oyundaki bir çok hatayı gidermiş ve yaklaşık 7 milyon kişinin oynadığı olumlu bir beta izlenimi bırakmıştı üzerimizde. Yine de oyuncuların kafasında tek kişilik senaryo  modu hakkında bir çok soru işareti devam etmekteydi. Bad Company dışında pek olumlu notlar alamayan tek kişilik senaryo  bakalım Visceral  elinde ne derece başarılı oldu.

Battlefield oyunları  Bad Company oyunu haricinde maalesef  bize tek kişilik senaryo  modunda güzel şeyler pek veremedi. Bu yüzden oyunun geliştiricisinin Visceral olduğunu duyduğumda hikayenin başarılı olacağını düşünmüştüm. Ne de olsa Dead Space gibi benim için önemli bir yere sahip bir seri yaratmışlardı. Miami polis departmanında bulunan Nick Mandosa ve ortağı Kelly Hu ile devam ettiğimiz oyunda Miami'deki uyuşturucu trafiğini ,polis departmanındaki entrikaları, iyi polis-kötü polis temasını işleyen bir hikayemiz mevcut. Klişe bir Hollywood filmi tadında olan bu  yüzeysel ve bir hikaye mevcut. Arada bir espirli diyalogların geçtiği, ilerleyen bölümler de aksiyonun artığı oyunu sonunu merak ettiğiniz için oynuyorsunuz. Visceral  hikaye konusunda pek başarılı olamasa da, hikayeyi anlatma kısmını farklı bir yol denemişler. Hikaye anlatımı oyunun içine Amerikan dizileri tarzında olmuş.  Oyundan çıktığınız zaman gelecek bölümün videosu karşımıza çıkarken oyuna tekrardan giriş yaptığımızda bir önceki bölümün özeti karşımıza çıkıyor. Benim gibi oyunu iki gün oynamayıp unutuyorsanız, Hardline' da en son nerede kalmıştım demiyorsunuz. Oyunu bıraktığınız zaman geçmiş bölümün özeti ile akılda kalıcı bir hikaye sağlanmış diyebilirim.

                       

Devasa haritaların, helikopterlerin, tankların yerini artık kapalı mekanlar, gizlilik öğeleri ve polisiye kovalamacalar  almış durumda. Genellikle kapalı mekanlarda geçen oyunda ister gizliliğe dayalı, kimseye görünmeden görevleri yapabilir, isterseniz  elde makineli tüfek ile düşmanlara dalabilirsiniz. Oyunda ilerlemek için iki seçeneğiniz olsa da çoğu zaman oyunda gizliliğe dayalı bir yol izlemeniz gerekiyor. Bunun sebebi ise geliştirilebilen bir  seviye sisteminin olması. Seviye atlamak için ise gizliliğe dayalı bir puan sistemi var. Düşmanları işaretleyip onları tutuklayabiliyoruz ya da arkalarından gizlice yaklaşarak onları alaşağı edebiliyoruz. Bunları yaptığınız zaman alacağınız tecrübe puanları ile yeni silahlar, aletler edevatlar alabiliyoruz ve silahlarımızı istediğimiz gibi geliştirebiliyoruz. Hatta tekli oyuncu modunda aldığımız puanlar ile  Battlepack kazanıp oyunun multiplayer kısmında battlepackleri kullanabiliyoruz. Yapımcılar böyle bir sistem geliştirerek çok güzel bir şey yapmışlar diyebilirim. Keşke bir çok oyunda bu tarz bir sistem olsa. Maalesef işin bir de kötü tarafı var. Seviye atlamak için sürekli tutuklama yapmak ve gizli bir şekilde hareket etmek sizi belli bir süreden sonra sıkıyor ve oyun tek düze olmaya başlıyor.

                      

Elimizde Scanner isimli akıll bir cihaz var. Görev yaparken çok işimize yarıyor. Düşmanları işaretlememize ve etraftaki kanıtları toplamamıza yarıyor. Kalabalık gruplar varken düşmanları işaretleyip duvar arkasında olduklarında bile görebiliyorsunuz. Ayrıca yukarıda bahsettiğim deneyim puanlarını kazanmak için de scanner ile düşman işaretleyip kanıt toplamak, seviye atlamak açısından olumlu bir hamle olacaktır.

                    

Oyunun güzel yanlarından birisi de silah çeşitliliğinin bol ve silah kişiselleştirme ekranının çoklu oyuncu ekranının nerdeyse aynısı olması. İstediğimiz gibi silahlarımızı geliştirirken tarzımıza uygun araçlar ile kişisel bir oynanış sağlayabiliyoruz. Silahımıza ekleyebileceğimiz optikler, lazerler, ekstra şarjörler mevcut. Gaz maskesi, Zipline, Grapplink Hook, çelik yelekler gibi de bir sürü yardımcı araçlarımız mevcut. Bu araçları belli scriptler dahilinde değil, oyun içerisinde uygun ortamlarda istediğimiz zaman  kullanabiliyoruz. Düşman zehirli gaz bombaları attığında yüzünüzde gaz maskesi varsa etkilenmiyorsunuz ya da  çatılara, balkonlara Grapplink Hook  ile çıkarak farklı stratejililer belirleyip, Zipline ile hızlı bir şekilde istediğiniz noktaya gidebiliyorsunuz. Sizi kısıtlamayan bu özgür oynanış en azından oyuna farklı bir tat katıyor ve çizgisellikten uzaklaşıyoruz.

                 

Oyunun çok az bir bölümünü tek başımıza oynuyoruz. Yanımızda bir ortağımızın olduğu oyunda bazen çileden çıkmanız içten bile olmuyor. Düşmanla karşılaşan ortağımız durduğu yerde kalıyor ateş etmiyor ya da gereksiz yere ateş ediyor. Bir çatışmada bize yardım eden Tyson düşmanın yanına gidip öylece durdu, etrafa bakınıp ben çatışmayı bitirene kadar 5 dakika boyunca ateş etmedi. Ortağımız biraz salakken neyse ki düşmanlar biraz daha akıllı olmuş. Attıklarını vuruyorlar, dibinize el bombası sallıyorlar ve sağınızdan, arkanızdan kısacası her yerden toplu bir şekilde saldırıyorlar. Çatışmalar gerçekten sıcak geçtiği için size zor anlar yaşatabiliyorlar.

Battlefield serisi Frostbite Moturunun gücü sayesinde görsel olarak ön plana çıkmış bir seri olmuştur.  Frostbite 3' ün gücü ile Hardline, sağlam bir sisteminiz varsa size tatmin edici bir görsellik sağlayacaktır. Karakter modellemeleri çok başarılı olmuş. Yüz hatlarıns, mimiklere bakarken dalıp gidiyorsunuz. Işıklandırmalar ve gölgelendirmeler ise gayet gerçekçi. Dar alanların yoğun olduğu oyunda mekan tasarımları şehir havasını yaşatabiliyor. Kovalamaca sahnelerinde arabalardan çıkan kıvılcımlar, çatışmalarda havalara saçılan paralar, rüzgarda savrulan yapraklar, hatta çöldeki bölümlerdeki ufak kum fırtınaları ile  Visceral detaylar konusunda baya uğraşmış diyebilirim. Görselliğe bu kadar uğraşıldığı kadar yıkım efektlerine sanki çok fazla uğraşılmamış. Yıkım efektleri diğer oyunlara göre biraz sönük kalıyor. Gerçek anlamda bir yerleri patlatmıyor, yıkmıyorsunuz. Yıkılan kolonlar ve tahta duvarlar oluyor. Gerçek yıkımlar efektleri ise scriptler çerçevesinde oluyor. Sanırım bir polis memurunun elinde el bombası, bazuka gibi silahların olmayacağı düşünen yapımcılar yıkım efektlerini ikinci plana itmişler.


                 

Serinin sesler ve müzikler konusunda hiç bir zaman sıkıntı olmadı. Kovalamaca sahneleri ile çatışma sahnelerindeki müzikler sizi havaya sokmayı başarıyor. Silahların sesleri çok tok ve kulağınıza hoş geliyor. Sadece karakter seslendirmeleri oyuncuların kötü performansından dolayı biraz sönük kalmış diyebilirim. Standart bir seslendirme havasında olduğu için bana bir heyecan katmadı.
Oyun sizi askeri temalı savaş ortamından uzaklaştırıp yeni bir maceraya sokuyor. Klişe bir hikayeye rağmen, eğlenceli bir oynanışı, tadında aksiyon sahneleri ile bir macera yaşamak istiyorsanız denemeniz gereken bir oyun olmuş. Tek kişilik senaryo modu pek başarılı olmasa da üzülmenize gerek olmadığını verdiğiniz paranın hakkını oyunun multiplayer kısmında alacağınızı şimdiden söyleyebilirim. Oyunun Detaylı multiplayer incelmesi ise çok yakında sizlerle olacak.

Bonus olarak eğer Logitech marka klavye ve  fareniz var ise yapımcılar size çok güzel bir sürpriz hazırlamışlar. Logitech  oyunun yazılımın son sürümü yüklü, klavye ve fareniz ışıklı ise oyunu etkileşimli bir şekilde oynayabiliyoruz. Mesela vurulduğunuz zaman ya da yanınızda bomba patladığı zaman klavye ve farenizin ışığı yanıp sönüyor. Hoşuma giden ve farklı bir özellik olmuş.

Artılar: Grafikler ve sesler, Hikaye modunun multiplayer moduna katkısı, Silah çeşitliğinin fazlalığı

Eksiler: Klişe hikaye, Yapay zeka, Uzun yükleme ekranı, Yıkım efektlerinin sönük kalması